Röportaja ekonomik kriz ve işçilerin yüzleştiği sorunlarla nasıl başa çıkabileceklerini tartışarak başlamak istiyorum. Yakın zamanda Boston Review’de yayınlanmış olan “Kriz ve Umut: Onların ve Bizim” başlıklı yazınızda demiştiniz ki “ekonomik kriz muhtemelen bir şekilde geçiştirilecektir, ama onu yaratan odaklara dokunmadan”. Bundan yola çıkarak, öncelikle Avrupa genelinde ve Kuzey Amerika’da fabrika ve iş yerlerindeki militan işçi eylemlerinde bir artış yaşandı. Bildiğiniz gibi, Şikago’daki “Republic Windows and Doors” fabrikası 1930’lardan bu yana ABD’deki ilk fabrika işgaliydi.

Hayır, tam olarak sayılmaz, çünkü Ohio’daki Youngstown bölgesinde “U.S Steel”(Çelik Fabrikası-çn)de yapılan 1979 grevi bir işgaldi––ve aslında, bu şimdi de uygulanması gereken bir örnek. İşçiler grevle başlayıp “U.S Steel”in boşalttığı fabrikaları ele geçirerek işgücü ve mülkiyete sahip olmaya çalıştılar. İzlenen yasal sürece radikal işçi avukatı Staughton Lynd önderlik etti. Mahkemede kazanmadılar, ama kazanabilirlerdi, ve yeterli desteğe sahip olabilirlerdi. Bu çok şey anlamına gelebilirdi.

Bu beni işçilerin toplu işten çıkarılmalara nasıl tepki verdikleri sorusuna getiriyor. Amaçladıklarının, daha uzun vadeli düşünerek işçilerin öz yönetimine doğru gitmekten ziyade daha dar kapsamlı kazançlar olduğunu düşünüyorum.

IWW’nin (ABD’li Sanayi İşçileri Sendikası-çn) yapması gereken şey şuydu: kıvılcımı çakmak. Haklısınız, tepkisel. Ama aynısı 1930’larda fabrikalardaki oturma eylemlerinin de gerçeğiydi. Demek istediğim, oturma eylemlerinin yöneticilerin kalplerinde böyle bir korku oluşturmasındaki sebep, bir oturma eyleminin fabrikayı ele geçirmeden bir adım öncesi olduğunu bilmeleriydi.

Şu anda sayıca arttığımızı ve güç ve kuvvet kazandığımızı hissediyorum, ama Amerikan işçi hareketinin geri kalanı bizim ciddiyetimizi algılayamıyor. Şu an yaptığımızı ABD’de daha geniş bir işçi hareketinin bir parçası haline getirmek gerçekten oldukça büyük bir marifet. Önemli olan bu kıvılcımı sağlayabilmemiz.

ABD, bu bakımdan, Avrupa’dan ve diğer sanayi ülkelerinden farklı. ABD, alışık olmadık bir derecede iş dünyası tarafından yönetilen bir toplum. Bunun için her türden sebepler var––feodal bir geçmişi yok, bu yüzden Avrupa’da sürdürülen kurumlar burada varlığını koruyamadı. Ama önemli olan gerçek, ABD’nin alışık olmadık biçimde sınıf bilinci olan, kendisini işine adamış, Avrupa’dan çok daha şiddetli bir işçi sınıfı geçmişi olan, bir idari sınıf tarafından yürütülüyor olması.

Sendika karşıtı propaganda Avrupa’da olduğundan daha sert ve başarılı oldu, hatta sendikalardan yararlanacak işçiler arasında bile. Ayrıca, şirket propagandası burada çok daha fazla başarılı oldu. Aslında, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki iş dünyası propagandasının daha çarpıcı yönü, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hükümetin şeytanileştirilmeye başlanması.

İkinci Dünya Savaşı, ABD’de ve diğer yerlerde nüfusun radikalleşmesi ile bitti ve yaygın kamulaştırmaları, hükümet müdahalelerini ve fabrikaların işçiler tarafından işgal edilmesini getirdi. İş dünyası muazzam bir propaganda saldırısı başlattı. Bu konuda karşılaştığım boyut beni şaşırttı––çok büyük ve çok etkili olmuş. İki ana hedef vardı: biri sendikalar, diğeri demokrasi. (Onlara göre) demokrasi demek halkın, hükümeti kendi hükümetleri olarak değil, onları soyan ve ezen yabancı bir güç olarak kabul ettirmek. Bir demokraside,hükümet sizin hükümetiniz olur. Örneğin, bir demokraside vergilerinizi ödediğiniz gün, 15 Nisan, bir bayram günü olur, çünkü karar verdiğiniz programlar için kaynak sağlamak amacıyla bir araya gelirsiniz. Amerika Birleşik Devletleri’nde, bu bir yas günü çünkü bu yabancı güç ––hükümet–– sizin zorla kazandığınız parayı soymaya geliyor. Bu genel bir tavır ve demokrasi düşmanları için çok büyük bir başarı ve tabii ki, herhangi ayrıcalıklı bir sektör demokrasiden nefret edecektir. Bunu sağlık hizmetleri tartışmasında görebilirsiniz.

Nüfusun çoğunluğu eğer hükümet sağlık hizmetlerini yürütürse, özgürlüklerinin alınacağını düşünüyor. Aynı zamanda, halk ulusal bir sağlık hizmeti programını destekliyor. Bu çelişki bir türlü çözülemiyor. İş dünyası propagandası bakımından, bu durum özellikle ironik çünkü iş dünyası halkın hükümetten nefret etmesini isterken, onlar halkın hükümeti sevmesini istiyor. Şöyle ki, onların çıkarına çalışan çok güçlü bir devletten yanalar. Yani o hükümeti sevmelisin, ama senin çıkarına çalışabilecek ve senin kontrol edebileceğin hükümetten nefret etmelisin. Bu ilginç bir propaganda görevi, ama gayet iyi bir şekilde gerçekleştirildi. Bunu, kendisini bizi hükümetten kurtaran kişi olarak resmeden Reagan’a tapılmasında görebilirsiniz. Aslında o büyük hükümetin bir havarisiydi. Hükümet Reagan’ın yönetimi altında büyüdü. Savaş sonrası zamanlarda diğer başkanlar arasında serbest piyasanın en güçlü karşıtıydı. Ama gerçek değişmez; tapacağınız bir imaj tasarladılar. Bunu başarmak, özellikle de özgür bir toplumda, zordur, ama yapıldı. Ve IWW’deki eylemciler yerlerinde bu tip bir şeye karşı mücadele etmek durumundalar.

İş dünyasının sınıf bilincinin çok yüksek olduğundan bahsettiniz. Bu sözünüzü açıklar mısınız?

Tek yapmanız gereken iş dünyası yazınını okumanız. 1930’larda çok korkmuşlardı ve kitlelerin yükselen gücünün sanayicilere zararın dokunacağından dolayı endişelenmişlerdi. Sadece değerlerini değiştirmek suretiyle doğrudan Marksist retorik kullanmışlardı. Yazınlarda devamlı olarak kitleler, onların yarattığı tehlike ve onların nasıl kontrol edileceği hakkında konuşuyorlardı. Ne yaptıklarını biliyorlar ve sınıf bilinçleri oldukça yüksek. Kendi çıkarlarına yarayacak politikalar dayatıyorlar. Mesela, sigorta tekelleri ve büyük bankalar şimdi mutluluktan uçuyor––iş sayfalarında bunu saklamıyorlar bile––çünkü krizden daha önce olduklarından, hatta daha güçlü bir biçimde çıkmayı başardılar ve bir sonraki krizin temelini atmak için daha iyi bir konumdalar. Ama umurlarında değil, çünkü yine paçayı kurtaracaklar. Bu bir intikam duygusuna bürünmüş bir sınıf bilinci.

İş dünyasının nasıl propaganda kullandığı konusunda, bence şimdi sendikaları yenilgiye uğratmak için şiddetli taktiklerdense propagandayı kullanıyorlar. Buna katılıyor musunuz?

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bir süreliğine işçi sınıfına güçlü bir destek varken bu gizlice yapıldı. Ama Reagan’dan itibaren açıkça yapılıyor. Demek istediğim, Reagan sendikalardan kesin bir biçimde nefret etti ve onları yok etmek istedi. Bu hava kontrolörlerinin greviyle başladı ve oradan devam etti. Reagan yönetimi iş dünyasına çalışma yasalarını zorlamayacağını söyledi. Reagan yıllarında yasa dışı işten çıkarmaların sayısı üçe katlandı. Şirketlerin sendikaları yok etmekte uzmanlaşması bu döneme denk gelir. Bunu bir sır şeklinde yapmıyorlar ve sendikaları yok etmek için her çeşit yönetim tekniklerine sahipler. Clinton geldiğinde, bu biraz yumuşadı, ama Clinton sendikaları kırmak için NAFTA(Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) diye bilinen farklı bir araç getirdi. Hükümet tamamen kanunsuz olduğu için, işverenler NAFTA’yı sendika idarecilerini başka yerlere sürmekle tehdit etmek için kullanabilirdi. Bu uygulama yasadışı, ama kanunsuz bir hükümetiniz olduğunda, yasadışı olup olmadığı fark etmez. Sanıyorum engellenen sendika hareketlerinin sayısı yaklaşık yüzde elli arttı. NAFTA yönetmeliği işgücü uygulamaları hakkında çalışmalar gerektiriyordu ve bir işçi sınıfı tarihçisi tarafından NAFTA’nın sendikaların kuyusunu kazması için çok iyi bir çalışma yapıldı. Bu Clinton yılları boyunca oldu, sonra, tabii ki Bush… hiç bahsetmemize bile gerek yok. Ama Reagan ile birlikte artık sendikalara yapılan saldırılar gizli olmaktan çıktı. Artık Pinkertonlar değillerdi, ama sadece yasaların uygulanmamasıydı.

Bunu IWW’de bariz bir şekilde görüyoruz, özellikle Starbucks İşçileri Sendikasında, Starbucks’ın her türlü anti-sendika propagandasını hem dahili, şirket içinde, hem de şirket dışında yapmasıyla gördük. Çoğunlukla yaptıkları, işçilere bir sendikaya ihtiyaçları olmadığını söylemektir.

Onsuz daha iyiler, bu Whole Foods yöntemi

Doğru, Şirket içi Sosyal Sorumluluk yöntemini kullanıyorlar ve oldukça etkililer.

Evet, öyle.

Peki, küçük ve bağımsız bir işçi sendikası olarak biz bu tür bir propagandaya karşı nasıl savaşabiliriz?

Sadece insanları örgütlemeli ve onlara doğruyu anlatmalısınız. Sihirbazlık numaralarına gerek yok. Bildiğiniz gibi, bazen bu epey şaşırtıcı olabiliyor. Aslında, “Kriz ve Umut”ta bunun oldukça çarpıcı bir örneği olan 1990ların başındaki Caterpillar meselesinden bahsettim. Caterpillar oldukça önemlidir çünkü Reagancı grev kırma tekniklerini kullanan ilk imalat sanayisidir. Grev kırıcıları yasadışı bir şekilde büyük bir grevi baltalamak için çağırdılar. Bu Chicago Tribune’nde (Gazetesi-çn) oldukça güzel bir şekilde aktarılmıştı. Grev kırıcılar yasadışı bir biçimde grevi kırdığında, işçilerin Peoria’da çok az destek aldıklarını söylemişlerdi ve desteğin az olması oldukça çarpıcıydı çünkü bütün o topluluk sendika tarafından örgütlenmişti. Ama çatırdamaya başlayınca, topluluğun kendisi de sendikayı desteklemedi. Şimdi bu Obama hakkında ilginç bir şey. Çünkü Obama Chicago’da o sıralar toplum düzenleyicisiydi. Şimdi eminim ki Chicago Tribune okuyordur, yani ne olduğunu biliyordur, ama işçi sınıfı ile dayanışmasını göstermeye gittiğinde, ilk gittiği yer Caterpillar olmuştu. Unuttuğunu sanmıyorum ve işçi hareketi tepki vermedi. Radikal işçi tarihçileri bile hatırlamadı. Alt tarafı sadece 15 yıl önceydi, ama bu yıllarda yapılan propagandanın gerçek bir zaferiydi işte.

Güçlü bir işçi hareketini yeniden inşa etmek çok zordur, ama daha önce yapıldı. Demek istediğim 1920lerde işçi hareketi neredeyse tamamen öldürülmüştü. 1930larda gerçekten ayağa kalktı ve oldukça radikal bir hal aldı. Olaylar gerçekleşebilir, ama kendi başlarına değil. Yani, sonra insan hakları hareketinin ve işçi eylemlerinin tam kalbinde olan Komünist Parti vardı, ama başka bir şey onu sağlamalı. Onların Rusya hayranlığına sahip olmak istemezsiniz, ama yurt içinde oldukça iyi bir kayıtları var. Çocukluğumdan oldukça iyi hatırlıyorum, çünkü ailemin çoğu sendikadaydı.

Bu noktada, ben ayrıca işçi hareketinin ve IWW’nin geleceğinin nasıl olduğunu düşünmeye çalışıyorum. Daha genel olarak, eğer IWW’in gelecek nesillerine sunacak ufak bir parça öneriniz olsaydı––özellikle de geçtiğimiz ve muhtemelen Batı dünyasını uzun bir süre daha etkileyecek bu zorlu ekonomik dönemlerin ışığında––ne olurdu?

İnsanlardan pek çok mektup alıyorum. Bu akşam eve gittiğimde çoğunlukla olan bitenden memnun olmayan ve bir şeyler yapmak isteyen genç çocukların gönderdiği 15 mektubum olacak. Bana neler yapmaları gerektiğini, ya da neler okumaları gerektiğini soruyorlar. Bu işler böyle yürümüyor. Demek istediğim, her şey sizin kim olduğunuza, değerlerinizin, sorumluluklarınızın ve koşullarınızın neler olduğuna ve hangi seçenekleri üstlenmeye gönüllü olduğunuza bakıyor. İnsanların akıllarında tutabileceği bazı genel fikirler var; gerçeklikleri apaçık ortada. Onlar her zaman inkâr edildiği için onlara sadece değinmeye değer.

Öncelikle, güç odaklarından duyduğunuz hiçbir şeye inanmayın. Yani eğer Obama,patronlar veya gazeteler veya başka birisi size şunu, bunu, ya da diğerini yaptıklarını söylüyorlarsa, onu duymazdan gelin ya da tam tersini farz edin, ki genellikle tam tersidir doğrusu. Kendinize ve arkadaşlarınıza güvenmeniz gerekir. Ödüller yukarıdan gelmez; onları kazanmanız gerekir, yoksa elde edemezsiniz. Mücadeleyle kazanırsınız ve bu seçenekleri ve koşulları anlamayı ve ciddi analizlerini gerektirir. İşte o zaman çok şey yapabilirsiniz. Mesela, şimdi populist sağ yükselişte. Solda da dahil genelde onlarla dalga geçiliyor fakat bu doğru tepki değil. Bu insanlara bakarsanız, radyoda dinlerseniz onların gerçekten mağduriyetleri olduğunu görürsünüz. Ben radyoda dinliyorum ve gerçekten ilginç. Kendi dünyanızın bilgilerini askıya alıp bu insanların dünyasına girerseniz onları anlayabilirsiniz. Böyle bir çalışma görmedim hiç ama bu insanların mağdur olduğu kanaatindeyim. Bu insanlar “Hayatımda doğru olan herşeyi yaptım, Tanrı korkusu olan bir hristiyanım, beyazım, erkeğim, çok çalıştım ve bir silahım var. Yapmam gereken herşeyi yaptım. Ve haksızlığa uğruyorum” Evet gerçekte haksızlığa uğruyorlar. 30 yıldır maaşları donduruldu veya azaltıldı, sosyal koşullar kötüleşti, çocuklar deliriyor, okul yok, hiç Bir şey yok, öyleyse birisi onlara Bir şey yapmalı ve onlar bunu yapacakların kim olduğunu bilmek istiyorlar. Rush Limbaugh cevaplıyor bunu-bankalara sahip olan ve hükümeti, tabi medyayı yürütenler zengin liberaller ve sizinle ilgilenmiyorlar- onlar sadece her şeyi göçmenlerden, gaylerden, komünistlerden vs. uzak tutmak istiyorlar.

Vermemiz gereken tepki onlarla dalga geçmek değil öz eleştiri vermek. Neden onları örgütlemiyoruz? Demek istiyorum ki, onları örgütlemesi gereken biziz, Rush Limbaugh değil. Tamamen doğru olmasa da yeterince can sıkıcı olan tarihi analoglar var. Bu Nazi Almanya’sından bir esinti. Hitler mağduriyeti olan benzer grupları kendisine çekiyordu ve onlara aptalca cevaplar veriyordu ama en azından cevap veriyordu; bu kesimler kendilerini başka bir yere taşımıyorlardı. Problem olanlar Yahudiler ve Bolşeviklerdi.

Demek istediğim liberal demokratlar ortalama bir Amerikalıya “Evet, siz yıllardır kurup bugün işlettiğimiz politikalar yüzünden haksızlığa uğruyorsunuz” demeyecektir. Bu bir cevap olmayacaktır. Ve cevaplarını soldan da alamıyorlar. Öyleyse Limbaugh, Glenn Beck(ABD’li sağcı politika yorumcuları-çn.) ve diğerlerinden aldıklarında bir iç tutarlılık ve mantık bulunuyor. Çok ikna edici görünüyorlar, kendilerine güveniyorlar ve her şeye bir yanıtları var-aptalca bir yanıt, ama bir yanıt. Ve devam ederse bu bizim hatamızdır. Yani yapılacak bir diğer şey de bu insanlarla dalga geçmek değil, onlarla bir araya gelip gerçek mağduriyetleri hakkında konuşmak ve onlara mantıklı bir yanıt vermek: “Fabrikalarınıza el koyun”.

Link: http://www.atilim.org/haberler/2010/01/04/Fabrika_isgalleri_ve_radikal_isci_hareketinin_gelecegi___strong_Noam_Chomsky__strong.html

efes_dark tarafından

yeniden yayınlandı


Leave a comment